Düşler görülmek ister...
Bir piyanonun tuşları…
Kabına sığmıyor yüreğim,
yine gözüm uzaklarda,
gitme vakti gelene dek,
çırpınacağım bu sığ sularda.
Bu ayın takvimli masaüstü resmi
National Geographic’ten.
Uzun zaman olmuştu elime bir kitap alıp okumayalı. Okumayı severim ama kolay kolay konsantre olamıyorum. Bu nedenle de çabucak sıkılıveriyorum. Pek çok kitap başladıktan kısa süre sonra tekrar devam edilmek amacıyla yarım kalmış başlangıçlar taşır. Bir kitabı okumaya devam edebilmem için kitabın beni içine çekmesi, tabir yerindeyse sarıp hapsetmesi gerekir. Dedim ya; aksi halde dağılır giderim. Ama şimdi size kapağından bir bölümü sunacağım bu kitap bunu yapabildi. Evet, beni çekti ve sanki “oku beni” , “yapraklarımı çevir” , “kelimelerimde dolaş” nidalarıyla adeta “cesaretin varsa” diye meydan okuyarak sokuldu ve tutup beni derinlere çekti… Geç buluştum belki onunla ama belki de “tam zamanıydı”. Ve henüz tanışmayan var ise aranızda, tanıştırayım; Zülfü Livaneli ve Serenadı…
“Her 23 Nisan’da bize çocuk olmanın mutluluğunu yaşatan atamız nur içinde yatsın. Her yıl bir kez daha ne kadar akıllı ve ileri görüşlü üstün bir lider olduğunu anımsatıyor. Dünyaya bir çocuk kadar saf ve temiz bakabilmek çoktandır unuttuğumuz bir meziyet. Öyle ki bir spor karşılaşmasının sonucunu dahi “sporu kirleten” cümlelerle kutlar olduk. Hepimizin çocuk olduğu bu güzel günün anlam ve önemini sanırım aşağıdaki fotoğraftan daha iyi ifade eden bir başka fotoğraf yoktur.”