Ahenkli bir tıkırtıyla dans eder ayaklarım ıslak asfaltın parıldayan ışıklarında. Öyle ki duymaz kulaklarım şehrin dışımda kalan gürültüsünü…
Düşler görülmek ister...
Ahenkli bir tıkırtıyla dans eder ayaklarım ıslak asfaltın parıldayan ışıklarında. Öyle ki duymaz kulaklarım şehrin dışımda kalan gürültüsünü…
Yudum yudum içmek istedik sevgimizi. Öyle susamışız ki aceleden belki kırıverdik elimizdeki testiyi…
Kırıntılar…
Bir somun ekmekten dökülürcesine dökülür dudaklarımdan…
Portakalı severim, tadını ve kokusunu da. Rengi de güzeldir ayrıca…
Yine parça parça oldu yüreğim,
Telefonu kapattın ya yüzüme,
İçimde kaldı cam kırıkları gibi hüzünler,
Dilimde kaldı iki kelime; iyi geceler…
Basma kalıp düşüncelerle ilerleyen bir trenin altında bulunan…
Tek başına oturur durursun tozlu tahtında…
Nedir özgürlük? Yenir mi içilir mi? Elle tutulur gözle görülür mü? Acı mı verir mutluluk mu? Masal mıdır gerçek mi? Var mı yok mu?… Takılır sorular bazen akıllara en beklenmedik anlarda. Öy anlar olur ki en beklenmedik düşünceler geçer akıllardan. Düşünür durur insan ellerini alır başının etrafına, başı elbette o ellerin arasında…işte yine böyle sorularla dolu geçmiş bir günden kalma bir not buldum karaladığım kağıtların arasında…