Hırsızlar Kitabı

Bir önceki yazının devamıdır…

…Ama öyle olmadı. Henüz! Genelde nedense acı çekenler yumuşak başlı, sanatçı ruhlu, duygusal, at gözlüklerinden sıyrılmış, olup biteni gören, sanatı müziği mizahı seven, haksızlıklara katlanamayan insanlar oluyordu. Aslında kısaca “insanlar” oluyordu….  

Güçlü insanlar güçsüzleri eziyordu. Paralarıyla şan ve şöhretlerinin getirdiği güçle, çaldıklarının gücüyle insanları esir alıyor onlara istediklerini yaptırıyorlar, susmalarına konuşmalarına karar veriyorlardı. İstisnalar olmalıydı elbette ama genelde görünenler kuralları çıkarları doğrultusunda esnetiyor kanunları hiçe sayıyorlardı. Devletin yüksek kademelerinden birinde görev alacağına kesin gözüyle bakılan Keku’nun da böyle biri olduğu kimin aklına gelirdi?! Saygın ve güçlü olan Keku! O’nun, Osiris’in yaşamın ve ölümün sırrını saklayan mühürlü vazosunu çalan bir kara büyücü olduğuna kim inanırdı?Peki ya Memfis’in belediye başkanı!.. O’nun da bu işin içinde olduğuna! Dahası; Keku’yu bu hazineye götüren şeyin diğer tüm hazinelere, kralların mezarlarına ve içlerindeki hazinelere götüren “Hırsızlar Kitabı” olduğuna… Ama hayat ölen her canlıya yaptığı gibi yaşayanlara da iyi kötü sürprizler bahşediyordu ve Keku’nun gücüne güç katacak olacak kötü enerjinin açığa çıkartılması da diğer tüm insanlar için kötü bir sürpriz olacaktı. Bu gücü ortaya çıkartabilmesi için Keku’nun ihtiyacı olan kendi kızı için bile!

Güç törpüleyiciydi! Hırsı tetikliyor, geriye kalan merhamet, acıma gibi duyguları törpüleyerek insandan ayırıyordu. Güçlü insan için duygu zayıflık demekti. Güç insana kaybetmektense uğruna her şeyi yapabileceği yeni kazançlar getiriyordu… Gerçekten de bu karanlık kitap Keku için arzuladığı gücün kapısını mı aralayacaktı yoksa onu durdurulamaz bir çöküşe doğru mu çekmekteydi bunu zaman gösterecekti. Hırsızlar Kitabı Keku’nun sonunun başlangıcı mıydı? Ramses’in oğlu Setna kendini keşfederken çıktığı bu tehlikelerle dolu yolda sevdiği kadın olan Keku’nun kızı Seket ve kendisi gibi Seket’e aşık ağabeyi general Ramesu arasında kalmışken bu bilmeyeceği çözebilecek miydi? İşte bu soruların yanıtı ve kim bilir daha nelerin cevabı ellerimin arasında tuttuğum bu kitaptaydı.

Kitap sayfalarının arasında gördüğüm Evren bir tapınaktır cümlesi de beni oldukça etkilemişti. Gerçekten de öyle değil miydi? Yaşadığımız bu dünya ve bu dünyayı kaplayan evren biz insanlara küçüklüğümüzü, güçsüzlüğümüzü anımsatan devasa bir tapınak değil miydi? Kuşlar, ağaçlar, mavi gökyüzü, karanlık gece, ıssız liman, sararmış yaprak, çalışkan karınca, parmağımı küçücük elleriyle tutan minik bebek ve dahası… şu anda bu kitabın yaptığını yapmıyor muydu aslında? Evren yaprakları açık, okumamızı bekleyen bir kitaptı. Biz bu devasa evrende küçücüktük… Evren, tüm haşmetiyle ve en küçük naktasıyla gösteriyordu bize. Aynı anda hem cenneti hem cehennemi yaşayabiliyorduk zihnimizde. Bize verilen ilizyon da buydu belki de! Dev aynasında görmek kendimizi; yaşarken güç sandığımız ölümlü nefesimizle…

İ.K. 19.4.2017 15:50 – Setna Yükseliyor – Yasak Kitap için… – Bitti –

Bu konuda bir fikriniz mi var?

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.