İyi, kötü, güzel, çirkin

Sessizlik, sabahın ilk ışıklarında duyduğum ilk şeydi gözlerime yansımadan önce penceremdeki ışık. Usulca bir tebessüm kapladı benliğimi yatağımı sarsarak dönerken diğer tarafa uyku sersemi bedenim. Diğer taraf nispeten daha karanlıktı ama daha güzeldi o an için. Açıkça kovuyordum beklediğim zamandan önce gelen ışığı göz kapaklarımdan. Bu beyhude çırpınış işe yaramış olacak ki kapandı gözlerim ve tüm beyhudelik yitirdi anlamını. Ya da anlamı sonradan kavuştu öz benliğine; aslında öncesinin bir yanılsama olduğunu kabullenerek zihnimin kıvrımları…

Uyanışım bir uykunun kabullenişiydi aslında. Uzunca bir süre ya da zamanı kestirilemeyen bir biçimde kapalı olduğunu gözlerimin; idrak edişiydi. Ham bilincin berraklığından önce bir bulanıklığın görülüyor oluşunun şekle bürünüşüydü. Ya da hiç bir şeydi böylesine uğraşmak istemezken kendimle. İyiydi bu kabullenilebilir bir ölçüde. Öyle iyi ki bir umursamazlığı giydirdi ruhumun üzerine. Tozlu bir giysi değil de ütüsüz bir giysi gibi daha çok. Kıvrım kıvrım üzerine batan bir eğreltideyken öylesine cılızdı üzerimden alıp çıkartma isteğim. İyilik ise burada bir çaba sarfetmeyişimdi gereksiz bulduğum her şey için. Neden gereksindi ki? Sonunda bir hiçliğe düşmek için mi? Anlamsız soruların yeri de yoktu gereğin olmaması gibi. İşte iyi olan buydu, sessizlik gibi. Gerekli ya da gereksizlikten değil; öyle olduğundan, en azından o an için.

Dönüp baktığımda bir aynaya görebildiğim salt yansımadan başka şey değildi. Cılız, titrek, mum alevi gibi ürkek. Rüzgar esse sönecek ama aksine kendini de bir şey sanan. Işık verdiği için böbürlenip kabaran. Gölgeleri kovan, sessizliğe kafa tutan. Öyle ya; mırıldanmıyor muydu ruhunun en ücra köşesi bir kıvılcımın cılız sesinin anlaşılamaz melodisini? Tutsak değil miydi bir başkasının ışığına, öylece duruyorken kendi sandığı bir başkasının karşısında? Bir başkası! Kendisini kendisi yapan parçalar eksikken geriye kalan ne olurdu sahi? Kendisi ne olurdu bu kırılgan yansımanın kaynağından ayrı? Ah ne de kötüydü böyle dağılmak öylece bakıyorken karşısındaki kalabalığa. Nahoş! Evet! Bir anda kalabalık oluvermişti karşısındaki. Kötüydü bu çok kötü! Kendini ezip geçmekti bir bakıma diğerlerinin ışığı altında. Yoksa diğerlerinin karanlığı mı demeli insan anlayamıyor onu da!

Matemi dindiğinde, düştüğünde sükunetin çılgın haykırışına ve neşeli bir tempo tuttuğunda halıdaki çıplak ayakları, dudakları da kendini tatlı bir melodiye bıraktı. Günün mavi ışıkları uykusuzluğunu delip geçerken güzel bir şarkıyı mırıldanmaktan daha güzeli ne vardı? Seni soysuz piç! Ne kadar da güzel gülümsüyordu kendisine sanki olmamış gibi hiç bir aydınlığın karanlığı. Sanki hiç bir gülümsemeden önce savrulmamış gibi küfürler havada. Yine de güzeldi, yine de…

Kendine söylediği onca güzelliklerin çirkinliğini benimsedi sessizce, yavaşça irkildi sonra. Ne çok şeye sessiz kalmıştı oysa. Ne çok mantıksızlığa, vicdansızlığa lal olmuştu dili. Hem de böylesine haykırırken yüreği. Sahi nasıl bastırmıştı o yüreği? Nasıl görmezden gelmişti aynadaki toplamdan çıkardığında dimdik duran o yalnız mabedi? Başka neresi vardı karanlık bastığında o mabedden başka kaçıp sığınabileceği? Çirkin buldu kendisini bu haliyle ama yine de sustu. Tüm sahte sevişlere yaptığı gibi eğdi başını öylece. Sonra da bir alışkanlık maskesi giydirdi tüm bu olup bitene. Alışkanlık! Alışkanlık kaldırımdaki diğer gölgelere karıştırdığında kedisini bir karanlık silüetten başka bir şey kalmadı geriye, silik, yitik, sessiz, anlamsız…

Sessizlik sabahın ilk ışıklarında duyduğum ilk şeydi gözlerime yansımadan önce penceremdeki ışık. Sonrasında peşin sıra fısıltılar, belli belirsiz kelimelerle haykırdı yüzüme dönerken cılız bedenim yatağın diğer yönüne. Nispeten karanlık ama sözüm ona huzurlu sükunetinde buldum ruhumun haykırışlarını, baş kaldırışlarını, kaçışlarını, savaşlarını. Sonrası; tatlı bir gülümseme…

İsmail KAYA 05.05.2020

Bu konuda bir fikriniz mi var?

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.